Etkilenme Endişesi

Bugün yazarlık grubuyla, devam atölyesinin neredeyse asal meselesi "etkilenme endişesi" üzerine yeniden düşünme fırsatım oldu. Benim için etkilenme endişesinden kurtulmanın en kolay yolu - biraz Sağlık Bakanlığı'nın Covid önlemi olarak "yakalanmayın" demesine benzeyecek ama- etkilenmekten endişe etmemek hatta kendini etkilenmeye açmak. Zira şu önemli; yazarken hep kendimiz gibi, o düzeyden bir okuru hedefleriz. Belki buna hedef dememek gerek, daha ziyade, hırçın bir biçimde çok-satar olmayı kafaya takmadıysak, elimizden, kendi okurluğumuza doğru yazmaktan başkası gelmez. Yani kategorik olarak, bizi etkilemiş külliyat, varsayımsal olarak okur kitlemizi de etkilemiştir. Demek ki; nasıl gizlemeye çalışırsak çalışalım, bizim aklımızdan geçen o kaynaklar, -kitabın hedeflediği- okurların da aklından geçecektir. Öyleyse insanlığın zihinsel birikiminin de buyurduğu gibi, -iyi ki- bize kadar gelmiş o etkileri yok saymayı değil, gururla göstermeyi, kendi yazdığımızın da başka kitapları etkileyeceğini, mütevazı bir biçimde o büyük akışta bir damla olduğumuzu hatırlamaktır aslolan. Bu meyanda gördüğüm en yaygın kaçamaklardan biri etkilenme korkusu nedeniyle -aslında bu galiba en çok "okuyanlar etkilendiğimi anlayacak" korkusudur- yazmakta olduğumuz şeyin, etki eden kaynakla ilişkisini görseldeki gibi "yalandan" (kaynağı temsil etmeyen) bir alıntıyla geçiştirmek. Alıntı dediğim için sadece kuramsal kitaplardan söz ettiğimi düşünmeyin. Kurmaca dünyalarda da sonsuz sayıda etkileşim vardır. Kaçınılmaz, farkına bile varılmamış ve kasıtlı bir biçimde birbirine gönderen kurmacalardan oluşmuştur kanon. Diyelim "Smoke" filminin başındaki "dumanın ağırlığı" meseli ve 21 gram olduğuna ilişkin eğlenceli tespit, karşımıza "21 Gram" filmi olarak çıkar. İyi ki öyledir ve bu harikadır. Daha belirgin kast edilmiş bağlar, yeniden yazılmış bütün klasiklerde basbas bağırıp, kaynağına işaret eder. Ezcümle orijinallik, özgünlük imkânsızdır, kimilerinde orijinal zannedilme isteğiyle dehşetli bir kibre dönüşür, kimilerinde yaratıcılığı tetikler, kimilerinde hayat boyu kendini kandırmaya. "Kafamda acayip bir öykü var, böylesi hiç anlatılmadı" diyenlere; hikâye anlatmanın en kadim hünerlerden biri olduğunu, bunun ancak o daracık okurluk çemberimizde sınanmış olabileceğini hatırlatıyorum hep. Bütün zamanlarda, bütün dillerde anlatılmış onca hikâye karşısında benim hikâyemin hiç anlatılmadığını nereden bilebilirim ki. Diyeceğim o ki, sizi etkilemiş kitapların üzerindeki etkisinden kurtulmaya çalışmayın, onlara bağrınızı açın. Bu büyük akışta o fikrine, sözüne, hikâyesine bayıldığınız kitapla koyun koyuna yatın. Hamiş: Shakespeare alıntılı şakayı bir tişörte basılı görmüştüm ilk kez.
Not: Web sitesindeki yorumlar, mutlaka sosyal ağ internet portalının görüşlerini değil, yazarlarının görüşlerini yansıtmaktadır. Hakaret, küfür ve kaba ifadelerden kaçınılması talep edilir. Yorumlar filtreleme sisteminden geçip onaylanır ayrıca bildirim açıklamaları olmadan yorumları silme hakkımızı saklı tutarız.
0 Yorum