Yağmurdan Sonra

Defne Suman’ın Yağmurdan Sonra’sını okudum dün. Romanın iki zamanla kurulan içeriğinin berrak kasveti, distopik kodlu cari dünya ile baş başa bırakıyor bizi. Yıllara yayılan deprem, salgın, hiç bitmeyen (iç) savaş karşısında dertop olmuş kalabalıklarla, Şimdi’de -romanın gramerinden çaldım- bütün bunları anlatan yapayalnız Kaya. Dünyanın bir köşesine sıkışıp kalmakla, hareket etmek için sıkıştırılmanın iç içeliği. Velhasıl sapasağlam bir yapı, sürpriz avına çıkmadan kendini okutan dokunaklı bir hikâye. Bugünlerde hep konuştuğumuz “hayatta kalmak” ile “yaşamak”” arasındaki farka dikiyor gözünü roman. Hep “ya sonra?” diyor. “Sonra’ya ne kalır?” Bir sevişmeden, bir aşktan, bir sadakatten, bir propagandadan, bir direnişten sonraya ne kalır? Kitabı da, Defne’yi de çok severek okudum. İyi ki yazmış, iyi ki okudum.
Geçmişin bitmeyişi, geçmişte kalmayışı ile ilgilenmek politik bir tutum. Galiba anlatının, her şeyin olup bittiği, geçmişte kaldığı bir yerden değil de, şimdide bütün sonuçlarının devam ettiği bir yerden kurulmasını sevdim en çok. Çünkü yıkımları geçmıste paketleyen tutum, onun içindeki payımızı görmemizi engelliyor gibi geliyor bana. Faşizmin Auschwitz’le paketlenmesi gibi. Oysa Piyanist’i ya da Schindler’in Listesi’ni izlerken zihnimizin fonunda, mesela, İsrail devletinin Sabra ve Şatilla kamplarındaki katliamı örgütleyişi (de) vardı. Okurken Defne Suman'a sevgilerimi gönderdim içimden.
Not: Web sitesindeki yorumlar, mutlaka sosyal ağ internet portalının görüşlerini değil, yazarlarının görüşlerini yansıtmaktadır. Hakaret, küfür ve kaba ifadelerden kaçınılması talep edilir. Yorumlar filtreleme sisteminden geçip onaylanır ayrıca bildirim açıklamaları olmadan yorumları silme hakkımızı saklı tutarız.
0 Yorum