Beliz Güçbilmez

Ve Fran ve Tavus Kuşu ve Adem ve Havva: Sembolizm Şart mıdır?

Ve Fran ve Tavus Kuşu ve Adem ve Havva: Sembolizm Şart mıdır? Ve Fran ve Tavus Kuşu ve Adem ve Havva: Sembolizm Şart mıdır? Ve Fran ve Tavus Kuşu ve Adem ve Havva: Sembolizm Şart mıdır?

 “Tersine Mühendislik: Yazmak için Okumak” atölyesinin ilk ders içeriğinin vesilesi olarak kullanageldiğimiz Raymond Carver’ın “Tüyler” öyküsünde bir tavus kuşu var. Derste  tavus kuşunun öyküde ne işe yaradığını “Manyetik Alan Metodu” açısından anlatıyorum ama katılımcılar metafor değil de sembol görmeye alışık olduklarından bazen sembolik anlamı merak ediyorlar.

 Ben sembolleri “pek sevmem”, çünkü anlamları sabittir. Biz atölyede metafor çalışıyoruz, çünkü metaforlar bulundukları bağlama göre değişirler ve bereketli, işlevli ve işe yarardırlar. Semboller özel bir çalışma alanıdır; din, arkeoloji ve sanat tarihinden öğrenilirler ve okurun bir metinden zevk almak için sembol google’laması bana kalırsa abestir. Ancak bir sembolün anlamını söktüğünüzde (“olmayan” anlam deposunu patlatmak diyorum buna) anlaşılabilecek bir metin, bana hep malumatfuruş ve züppe gelmiştir.

Metni “anlamakla” bir ilişkisi olmadığını düşünsem de yine de o sembolizm merakını doyurmak gerekiyor olabilir. Mahalle mektebi mezunları için de ilk aşamanın meşhur tavus kuşu Joey’i ile  ikinci aşamada konuştuğumuz minyatürleri birbirine bağlayan hattı göstermiş olayım. 

 Öyküde Bud ve Olla’nın çiftlik evine giden Jack ve Fran ailenin evcil tavus kuşu ile tanışır. Ondan ürker ve büyülenirler. Jack onun korkunç sesinden, evde yarattığı pislikten şaka yollu söz eder ve Olla’nın isteği üzerine yüz dolara aldıkları  tavus kuşu Joey için “boşuna cennet kuşu demiyorlar” diye söylenir. (Bu arada Joey, Joseph’in kısaltması “Tanrı’nın göğe yükselttiği” demek.)

Görseldeki minyatür Adem ile Havva’nın “Cennetten Kovuluşu”nu tasvir ediyor. (Falname, 1614-16, Topkapı Sarayı Müzesi) Arkada -cennet bölümünde- kapı bekçisi Rıdvan’ın  önünde tavus kuşu görülüyor. Bu tavus kuşu acaba cennette ne arıyor?

Tavus kuşunun melek olduğuna da, şeytanın suç ortağı ya da bizzat kendisi olduğuna da kanıt tutulabilecek anlatılar mevcut. Öyleyse ufak bir derleme. Buyursunlar:

Dinsel anlatılar her zaman olduğu gibi muhtelif. Bulabildiğim kadarıyla Carver’ın en yakınından bildiğini varsayacağımız Hıristiyanlığın içerdiği tavus kuşu ikonografisi esasen bize çok yardım etmiyor. Antik Yunan’dan devşirilmiş bir inançla, öldüğünde etinin çürümediği varsayılan tavus kuşunu ölümsüzlüğün sembolü olarak kabul ediyor ilk Hıristiyanlar. Bir yandan da  “ Diriliş” ile bağını kuruyorlar. Çünkü tavus kuşu her sene eski tüylerini döküp her yıl yeni parlak kuyruk tüyleri çıkarıyor. Kuyruğundaki göz motifleri Tanrı’nın her şeyi gören gözleri kabul ediliyor. 

 Daha kuvvetli bağları ama başka bir yerde buluyoruz. Yezidi inancında bir Tavus kuşu Melek var örneğin. (Malak Tawus), bilinen yedi meleğin en önemlisi, bu melekler dünyanın yaradılışından önce Tanrı’nın ışığından zuhur ediyorlar. Kimileri Malak Tawus’un bizzat şeytan olduğunu düşünüyor. Bunu destekleyen  İslam anlatıları da var.  Adem’e secde etmediği için cennetten  kovulmuş bulunan İblis, geri dönmenin ve Adem’den intikam almanın  yollarını aramaktadır ama cennetin kapısını bir türlü bulamaz. Tavus Kuşu’nun (büyük harfle yazıyorum çünkü bir tane var. “ The Tavus Kuşu”) kendini beğenmişliğini bildiğinden ona yasak elmanın bilgisini vaat eder  ve elmadan yediğinde güzelliğini ebediyete kadar koruyacağını müjdeler. Bunun üzerine Tavus Kuşu İblis’i Yılan’ a götürür (evet, the Yılan :)), Yılan da onu ağzında saklayarak cennete sokar. Sonrası malum; İblis, Adem ile Havva’yı yasak ağacın meyvesinden yemeye kandırarak onların cennetten kovulmalarını sağlar. Adem  emek harcamadan karnını doyuramamaya (evet, doğru okudunuz; tarım, insanlara ceza olarak yaratılmıştır) Havva çocuk doğurmak için ölümcül acılar çekmeye, Yılan insanların ebedi  düşmanı olmaya, Tavus Kuşu da çirkin ayaklarına her baktığında ve korkunç çığlığını her attığında kendini beğenmişliğinin bedelini hatırlamaya mahkum edilir.  

Peki nasıl oluyor da bu cezaya rağmen hâlâ ondan Cennet Kuşu diye söz ediliyor ve nakkaşı kural gereği bilinmeyen bu minyatürde cennetin dışına düşmüş Yılan ve Adem ve Havva’dan farklı bir konumda, cennetin içinde tasvir ediliyor?

 

Bunun yanıtını mesela Malezya’da Nur Muhammed anlatılarında buluyoruz. Abd- al Rahim tarafından kaleme alınmış bir metinde. Metin hem Arapça hem çeviri versiyonlarıyla yaygın bir biçimde okunmuş bulunuyor.*

Orada dünyanın yaratılışı şöyle anlatılıyor:

“Allah dört dallı bir ağaç yaratmış önce ve ona Mümin Ağacı demiş. Ve Allah Muhammed Nuru’nu beyaz inciden bir tülün ardında, bir tavus kuşu biçiminde yaratmış ve o ağaca bırakmış. Nur orada kırk bin yıl Allah’a dua etmiş. Sonra Allah utanç aynasını yaratmış ve kuşun karşısına koymuş, tavus kuşu aynada kendini görünce güzelliğinden, süsünden püsünden utanmış ve altı damla ter dökmüş. Allah ilk damladan Ebubekir’i, ikincisinden Ömer’i, üçüncüsünden Osman’ı, dördüncüsünden Ali’yi, beşincisinden gülü, altıncısından pirinci yaratmış.” 

Anlatı böyle akıp gidiyor, kurucu mitlerde görmeye alışık olduğumuz gibi, tabureden yıldızlara, kalemden güneşe ve aya kadar her şeyin nasıl yaratıldığını anlatıyor. 

Hindu ikonografisinde benzer bir yerden tavus kuşu figürlerine rastlıyoruz. (Murugan ve asası ve yılan ve tavuskuşu: (Bruinessen, 2020), ya da aynı kaynakta Pakistan'da popüler bir Kâbe görseli olduğundan söz ediliyor: Arkada Kâbe ve Muhammed Camii, ön planda iki dala konmuş iki tavus kuşu. 

*******

Ezcümle dinsel metinler de,  ikonografi de, Falname gibi görece bağımsız temsiller de başka başka anlatılardan kurulmuştur. Ve bizim dört aşamalı okur-yazarlık atölyemizin ikinci aşamasının başlık sorusunun işaret ettiği o ilke yeryüzündeki bütün anlatılar için, bütün zamanlar için doğruluk payı taşır. “Hikâyeler Nereden Geliyor?” sorusunun yanıtı hep aynı: Hikâyeler birbirinden yapılır. 

Peki bütün bunları bilmek metne farklı bir yorum sağlıyor mu? Bir deneyelim:

Olla ve Bud’ın çiftliği bir tür Cennet Bahçesi’dir. Mutlu, sevgi dolu, alçakgönüllü,  minnettar, çalışkan, emek veren. Jack ve Fran züppelikleriyle cezalandırılmışlardır, cennete benzer bir hayata özenirler ama bunu kuracak hususiyetleri yoktur. Bencil, yalnız ve “içten pazarlıklı” ve demek ki mutsuzluğa mahkumdurlar. Carver’ın öyküsünü bilenler için bu zaten metinde kolayca görülebilir bir zemindir. Bunca yol kat etmişiz gibi görünüyor ama metnin zaten yüzeyinde anlatılandan fazlasına ulaşmış değiliz.

 

Sembolizm sevenler için son bir soru: Söz konusu sembolizmin bu dar ve belki de kaba özetine ulaşmak için diyelim ki kaynakta anılan hayli derinlikli makaleyi okumasını mı bekleyeceğiz okurlardan? Ya da Raymond Carver’ın bütün bunları okuyarak ya da bilerek mi yazdığını varsayacağız bu öyküyü? İlk soruya evet dediğimizde bu imkânsızı istemek, demek ki okunaksız olduğunu bile bile bir metin yazmak demek. İkinci soruya evet demek de hiç mümkün görünmüyor bana.  

 

 

*Malezya ve Endonezya’daki dinsel ritüelleri ve dinsel anlatıları araştıran şu yazı, çerçeveyi oluşturmamda çok yardımcı oldu.

 Bruinessen, Martin Van. “THE PEACOCK IN SUFI COSMOLOGY AND POPULAR RELIGION.” Epistemé: Jurnal Pengembangan Ilmu Keislaman 15.02 (2020): 177–219. Web.

Not: Web sitesindeki yorumlar, mutlaka sosyal ağ internet portalının görüşlerini değil, yazarlarının görüşlerini yansıtmaktadır. Hakaret, küfür ve kaba ifadelerden kaçınılması talep edilir. Yorumlar filtreleme sisteminden geçip onaylanır ayrıca bildirim açıklamaları olmadan yorumları silme hakkımızı saklı tutarız.

Yorum *
Ad Soyad *
Ad soyad gizliliği *

0 Yorum