Kurmacaların adsız duyguları nasıl anlattığı üzerine bir örnek

The Kindergarten Teacher filmi tam bizim atölye insanlarına göre. Atölyelerde genelde sanat yapıtlarının özelde kurmacaların o “bir adı, bir etiketi olmayan” duyguları gösterme, sezdirme konusunda ne kadar hünerli olduğunu, hatta giderek en belirgin hünerinin bu olduğunu konuşup duruyoruz. Böyle minik bir notta zaten mecbur kalmadıkça yapmaktan kaçındığım hikâye özetleme işine girmemek için yeterince mazeretim var. Ama şunu söyleyebilirim: Beş buçuk yaşındaki Jimmy ile kırk yaşındaki anaokulu öğretmeni Lisa’yı birbirine bağlayan “şiir”in adı konulamaz, kaygan hissi, filmin yüzeyine yayıldığı gibi dokusuna da işlemiş. Filmin de, şiirin de özenle adını koymadan anlattığının bir yazıda hoyratça etiketlenmesi çok rahatsız ediyor beni. Dalgınlıktan, kederden, şefkatten, annelikten, yetersizlikten, düşüncesizlikten ve duyarlıktan -ve daha kimbilir nelerden-yapılmış Lisa karakteri şahane bir oyunculukla önümüzden geçerken, filmde ne olduğunu sahiden anlamamızı sağlıyor. Benim için bu hep yetiyor. Sanat yapıtı en çok, hakkında konuşamayacağımız şeyleri anlattığında kıymetleniyor. Film hakkında yazılan yazılarda “Toplumun sanatçı ruhlu insanları nasıl yok ettiğine” ilişkin olduğu meselesi hiç umrumda olmuyor. Çünkü izlediğimiz filmin kendisi -olması gerektiği gibi- bir metafor. Öyleyse ne anladığımı en iyi başka bir metaforla anlatabilirim. Bana böylesi doğru geliyor. Nietzsche koşsun yardımımıza, “Bir uçuruma uzun süre bakarsanız, uçurum da size bakar.”
The Kindergarten Teacher filminde anaokulu çocuğu Jimmy'nin dudaklarından dökülen son dizeler Ocean Vuong'un film için hafifçe değiştirdiği bu şiirden alınma. Şiirin orijinalini çevirdim, belki birileri daha iyi çevirir diye.
Önce orijinali gelsin, sonra benim çevirim takip etsin.
Someday I’ll love Ocean Vuong
After Frank O’Hara / After Roger Reeves
Ocean, don’t be afraid.
The end of the road is so far ahead
it is already behind us.
Don’t worry. Your father is only your father
until one of you forgets. Like how the spine
won’t remember its wings
no matter how many times our knees
kiss the pavement. Ocean,
are you listening? The most beautiful part
of your body is wherever
your mother’s shadow falls.
Here’s the house with childhood
whittled down to a single red tripwire.
Don’t worry. Just call it horizon
& you’ll never reach it.
Here’s today. Jump. I promise it’s not
a lifeboat. Here’s the man
whose arms are wide enough to gather
your leaving. & here the moment,
just after the lights go out, when you can still see
the faint torch between his legs.
How you use it again & again
to find your own hands.
You asked for a second chance
& are given a mouth to empty into.
Don’t be afraid, the gunfire
is only the sound of people
trying to live a little longer. Ocean. Ocean,
get up. The most beautiful part of your body
is where it’s headed. & remember,
loneliness is still time spent
with the world. Here’s
the room with everyone in it.
Your dead friends passing
through you like wind
through a wind chime. Here’s a desk
with the gimp leg & a brick
to make it last. Yes, here’s a room
so warm & blood-close,
I swear, you will wake—
& mistake these walls
for skin.
Gün Gelir Severim Ocean Vuong'u
Yazan: Ocean Vuong Çeviren: Beliz Güçbilmez
Frank O’Hara 'ya/ Roger Reeves'e
Korkma Ocean.
Yolun sonu öyle uzak ki
Ardımızda kaldı çoktan.
Üzülme. Baban, ikinizden biri
unutuncaya kadar baban. Hani bir türlü hatırlamaz ya
kanatlarını omurga,
kaç kere kaldırımları öpmüş olursa olsun dizlerimiz. Ocean,
dinliyor musun? Vücudunun en güzel yeri,
annenin gölgesinin değdiği.
İşte bak çocukluğun evi
kırmızı bir tuzak telinden ibaret kalmış.
Üzülme. Ufuk de, geç
ki hiç erişilmeyecek.
İşte bak, bugün. Atla. İnan ki
cankurtaran sandalı değil. İşte bak adam,
ayrılışını birleştirecek kadar geniş kolları olan. Ve burada,
ışıklar söndüğü an
bacaklarının arasındaki cılız feneri
hâlâ görebildiğin.
Nasıl bir daha ve bir daha kullandığını onu,
kendi ellerini bulabilmek için.
Bir şans daha istedin
ve sana içine boşalabileceğin bir ağız verildi.
Korkma, silah sesi
sadece az daha uzun yaşamaya çalışan insanların sesi. Ocean. Ocean,
kalk. Vücudunun en güzel yeri
hani başının olduğu. Ve hatırla,
yalnızlık yine de
dünyayla zaman harcamak. Bak işte
oda, herkes orada.
Ölmüş arkadaşların geçiyor
içinin aralıklarından, rüzgâr
çanının içinden geçen rüzgâr gibi. Bak bir masa
topal bacak ve bir tuğla
idare etsin diye. Ve bak oda
öyle ılık ve kana yakın,
yemin ederim, uyanacaksın--
ve bu duvarları
tenin sanacaksın.
The New Yorker'ın 4 Mayıs 2015 sayısının basılı nüshasında yayımlanmıştır.
Not: Web sitesindeki yorumlar, mutlaka sosyal ağ internet portalının görüşlerini değil, yazarlarının görüşlerini yansıtmaktadır. Hakaret, küfür ve kaba ifadelerden kaçınılması talep edilir. Yorumlar filtreleme sisteminden geçip onaylanır ayrıca bildirim açıklamaları olmadan yorumları silme hakkımızı saklı tutarız.
0 Yorum